Theo Hutchcraft ve Adam Anderson'dan oluşan grup olan "Hurts"un üç ay önce (ya da yazın, emin değilim) çıkan single'ını dinlemiştim ve çok çok beğenmiştim ama bugüne albümünün tümünü dinlemek işini erteleyip duruyordum, ta ki bugün sabah (öğlen) uyandığımda aklımda "Illuminated" şarkıları olana
19 Ocak 2011 Çarşamba
17 Ocak 2011 Pazartesi
Altın Küre Ödülleri 2011
Sorumlu bir öğrenci olup ertesi gün sınavım olduğu gerekçesiyle pazar gecesi altın küre ödüllerini izlemediğimden; işletme finansmanı finalinden çıktıktan sonra programı indirip, hemen izledim efendim. Yalnız izlerken şunu farkettim ki, bayanlarda yeni moda sivri omuzlar sanırım; etmeyin eylemeyin yahu,
Etiketler:
Altın Küre,
Chris Colfer,
Glee,
Natalie Portman
15 Ocak 2011 Cumartesi
Man About Town
Tam cart mavi çorap takıntım geçmek üzereyken bu videolayla denk gelmem takıntımı yeniden canlandırdı. "Man About Town" İngiltere'de Wonderland dergi grubu altında 6 ayda bir yayınlanan erkek moda dergisiymiş efendim. Herneyse, dergi her sayısında ünlü birini konu alıp, ona modellik
11 Ocak 2011 Salı
Freja Beha Erichsen
Kendisi hayranı olduğum / adını bildiğim nadir mankenlerdendir herhalde. Bir insan bu kadar karizmatik olur yahu. Kendisi 1987 Danimarka doğumlu, 1.78 boyundadır. Aramızda sadece 2 yaş olması kendimi garip hissettirip, kendime "Bu kız mı çok genç yaşta bu kadar başarılı oldu ya da biz mi büyüyoruz?"
10 Ocak 2011 Pazartesi
Arcade Fire
2010'un sonları yaklaştığında hepinizin mutlaka farketmiş olduğu gibi -her sene sonunda olduğu gibi- yılın en iyileri, en kötüleri listeleri her yerdeydi efendim. Arcade Fire'da müzik listelerinin hep başlarındaydı. Kendilerinin önceki albümlerinin bütün şarkılarını dinlemedim ama kendilerinin şarkılarına
Etiketler:
Arcade Fire,
Download,
Mediafire,
The Suburbs
9 Ocak 2011 Pazar
Hastayım hasta canım ister pasta...
Uzun bir aradan sonra hasta oldum. Aslında çok fena değilim ama insan 3 yıl doğru düzgün grip bile olmamışsa çektiği boğaz ağrısı yüzünden kendini ölümcül hasta kategorisine hemencecik koyuveriyor.Yani en azından ben koydum.
Yattığım yerden evrendeki tüm ilgiyi üstümde istiyorum.Hızımı alamayıp son istekler listesi falan hazırlıcam diye korkuyorum aman diyim.Canım bilumum yiyeceği çekerken sadece yutkunmakla yetiniyorum.Nasıl da acıtasyona bağladım yine.Tabii bu hastalığın en güzel yanı tam facebookumu kapadığım ve haftaiçi iki sunumumun olduğu döneme denk gelmesi.Facebook konusunda ablamınkine adeta sapıkçasına dadansam da sunumlar konusunda pek bir yol katettiğim söylenemez.Tam diyorum hadi kızım iyisin salma kendini o an içimdeki bin kişilikten biri ses veriyor:'Hastasın sen ne projesi,nazlan azcık annene babana ağla,sevgilinden ilgi bekle (ve tabii ki avcunu yala:)) ne biliyim alnına sirkeli bez koy,ağzında dereceyle dolan falan..' Ee tabi bu durumda hoooop yorgan altı.
Tüm pazarı kendi kendime kurularak ve kendime acıyarak geçirdim.Umuyorum ki bu salak ruh halinden yarın sabah kurtulucam ama bu geceyi son istek listesi hazırlamadan geçirmek şuanki tek amacım....
8 Ocak 2011 Cumartesi
Chuck & Blair
Öncelikle söylemeden geçemeyeceğim (her ne kadar biraz geç olsa da) sevgili Emine bana büyük bir jest yaparak benim severek takip ettiğim bloguna beni de yazar olarak kaydetti. Teşekkürümü bir kere de burdan ettikten sonra geçelim yazımıza.
Yukarda görmüş olduğunuz ikili son zamanlarda dizi karakterleri arasında beni en derinden etkileyen çifttir. Chuck Bass ve Blair Waldorf. Dizinin ilk sezonunda(bilmeyen olabilir Gossip Girl) her ikisi de birbirinden bencil ve çıkarcı olarak karşımıza çıkarılsalar da sezonlar ilerledikçe iki karakterimizinde aslında o kadar da kötü olmadığı,kendi içlerinde kendilerine has iyi huylar taşıdıklarını keşfediyoruz. Bu ikilinin aşkları başlarda antipatik gelebilir ama birbirinden bu kadar nefret eden ve bir o kadar da seven başka bir çift bulmak pek de kolay değil. Aslında aşklarını bölüm bölüm anlatmak isterim ama izlemeyenler için (ki cisemek inatla izlememekte) spoiler tehlikesi oluşturmak istemiyorum. Yukarıda görmüş olduğunuz sahne de dizinin 4.sezonundan alınmıştır. Gelmiş geçmiş en iyi Chuck&Blair ( forumlarda hayranları onlara 'Chair' adını takmış) sahnesidir. Replikler mükemmel, oyunculuklar şahane ve en önemlisi mekan (Paris :) )ve çekimler sizi oturduğunuz yerden alıp adeta o sahnenin içine sokuyor. İzleyenler zaten biliyordur ama izlemeyenler sadece 4.sezonda böyle bir sahneye tanık olmak için bile Gossip Girl'e başlayabilir ( biraz fazla mı abarttım bilmiyorum ama çok etkilendiğim ortada:) )
Dizi kısa bir tatile girmeden önce yayınlanan en son bölümünde bu çiftimizin hali pek iç açıcı olmasa da yapımcılar ve senaristler Gossip Girl dizisini bu ikilinin aşkının ayakta tuttuğunun farkında. Bu sebepledir ki araya giren sayısız 3.kişilerin onları ayırabilceğini düşünmüyorum. Büyük mü konuştum şimdi belli de olmaz ama kimsenin o diziye Serana'nın dudaklarını kıvırmasına ve sürekli partner değiştirmesini izlemek için katlanacağını düşünmüyorum. (Serena Van der Woodsen dizimizin 'sözde' ana karakteri olup, karakterimiz bir türlü özel hayatında dikiş tutturamış ve kendisine partner bulabilmek amaçlı diziye iki üç bölümlük bir çok erkek oyuncu katılmıştır. Ama tabii ki herkes ona hayrandır ve o aklı karışık bir o kadar da iyi kalpli bir ablamızdır. Merak edenler için bkz. Küçük Sırlar adlı Gossip Girl çakması dizide Sinem Kobal'ın oynadığı Su karakteri).
Söz konusu 'Chair' aşkı olunca saatlerce yazabilir,ikisinin sahnelerini detaylıca anlatabilir ve diziden soğumanıza sebep olabilirim. O sebeple yazımı burda kesiyorum ama eğer 'ay ne güzel anlattın hemen diziye başlıyorum' derseniz en yakın zamanda sizi bol bol kritik yapmaya beklerim efendim.(bu lafımı umarım üstüne alınmışsındır sevgili cisemek:) )
7 Ocak 2011 Cuma
The Ross Sisters
Yukarıda gördüğünüz 1940'lar da adlarından bahsettiren üç kız kardeş Ross kardeşlermiş efendim. Kendilerinin bu sabah okulda öylesine internette zaman geçirirken bir videosun izledim ve o video bana "Bu insanlar kimmiş ki, insan mı ki bunlar?" diye bir soru sordurttu. İşin açıkcası videoyu ikinci
Etiketler:
akrobasi,
Broadway Rhythm,
dans,
The Ross Sisters
6 Ocak 2011 Perşembe
Castle
Sonunda diziler tatilden çıkıp yayınlanmaya başladı ve bunun ilk habercisi olarak benim favori dizilerimden biri olarak "Castle" kendini gösterdi efendim. Bu dizi başka bir dizi, öyle Dexter gibi sizi yerinize çivileyecek ya da Grey's Anatomy gibi sizi bazı bölümlerde salya sümük ağlatan
Etiketler:
castle,
mid-season,
Nathan Fillion,
Stana Katic
4 Ocak 2011 Salı
Metro?
Kaç milyar (belki de trilyon, bilemem) kron harcadın bu metroyu inşa ederken ey İsveç? Ya da rüyanda böyle bir yer gördün de, hadi burası da bizim fantastik filmlerden fırlamış gibi görünen metromuz olsun mu dedin? Şu anda hayranlığımı kelimelere sığdıramayacak gibi hissediyorum kendimi.
3 Ocak 2011 Pazartesi
The Painted Veil
Televizyonda uzun zamandır film izlemiyodum çok reklam koyuyorlar diye. Gerçi bu televizyon izlememe nedenim, televizyonda film izlememe değil ama idare edin işte; bunlar hep ayrıntı. Herneyse efendim, bugün hiç planda yokken televizyonda "The Painted Veil" filmine denk geldim, filmi
1 Ocak 2011 Cumartesi
Ee kızım yılbaşı gecesi saat 3te işin yokta mı yazı yazıyorsun? Evet, yok. Efendim tekrardan her şeyiyle aynı bir yılbaşı geçirdikten sonra -yemekler bile her sene aynıdır :) - eve döndük, hadi dönelim uyayalım diye düşünürken, şimdi de uyku yok iyi mi? Yazmaya devam etmek için öyle yoğun istek, öyle yoğun istek aldım ki (sadece Özlem); dedim hazır okuyan bulmuşken yazmaya devam edelim -annem kafadan listede-. Gerçi 19 Gün'ü kaç kişi okuyordu, haberi olanların bile 19 günlük sürenin bittiğinin farkında oldukları zannetmiyorum.
Hazır televizyon izlerken ve Zerrin Özer'i görmüşken şu anda hemen aklımdaki konuyu bir kenara atıp, bu konuya sıçrıyoruz. Ne kadar zayıflamış, ne kadar değişmiş bu kadın yahu. Televizyona bakmam onun şarkı söylediği ana denk geldi de, ilk şoktan sonra kendisini tanıyabildim bari. (Arkasında çalan gruptaki mavi Fender gitarlı adama -ah Cihat'mış adı, şimdi söyledi- solaklar için gitar alamamışlar mı?). Bu ara dedikodu katsayımda hızlı bir artış oldu ama (mevsimdendir, mevsimdendir), bu değişimden bahsetmeden yapamazdım. Bu kadın dişlerinide mi yaptırtmış? Eski Zerrin Özer lütfen!
Hazır televizyon izlerken ve Zerrin Özer'i görmüşken şu anda hemen aklımdaki konuyu bir kenara atıp, bu konuya sıçrıyoruz. Ne kadar zayıflamış, ne kadar değişmiş bu kadın yahu. Televizyona bakmam onun şarkı söylediği ana denk geldi de, ilk şoktan sonra kendisini tanıyabildim bari. (Arkasında çalan gruptaki mavi Fender gitarlı adama -ah Cihat'mış adı, şimdi söyledi- solaklar için gitar alamamışlar mı?). Bu ara dedikodu katsayımda hızlı bir artış oldu ama (mevsimdendir, mevsimdendir), bu değişimden bahsetmeden yapamazdım. Bu kadın dişlerinide mi yaptırtmış? Eski Zerrin Özer lütfen!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)